1 Ağustos 2012 Çarşamba

Turkish Anne Çocuk Parkında


Kanada’ya geleli bir hafta oldu. Bizim kuzen sağ olsun her gün yeni bir parka götürüyor bizi. Irmak’ın, beş buçuk yaşın verdiği heyecan ile her parkın içinde yer alan su eğlencesinde bir oraya bir buraya koşuşunu keyifle izliyorum. Kimi zaman kendimi de onun heyecanına eşlik ederken buluyorum. Her parkın kendine has özelliği var, hiçbiri bir diğerine benzemiyor. Ancak parkta oynayan çocuklarla ailelerine gelince iş biraz değişiyor. Onlarda ortak gözlemlediğim; ister anne, ister baba olsun ebeveyn, her an çocukları ile olan sınır koyma özellikleri. Sınırlar kimi zaman yumuşak müdahaleler, kimi zaman sert, kimi zaman ceza ya da sonuç odaklı.
Bir Türk olarak kendi yaşadığım ülkenin parkları ve ebeveynleri ile kıyaslamadan edemiyorum tabii. İstanbul içersinde Bebek Parkı’ndan tutun da Kadıköy’e, Üsküdar’a, Fatih’e dek Irmak’la beraber ziyaret ettiğim çoğu parkta gözlemlediğim, ebeveynlerin geri planda kalıp, sınır koyma durumunda ise ses yükselterek, kimi zaman bağırarak düştükleri çaresizlik. Bebek Parkı’nı biraz farklı kılan ebeveynlerin banklarda oturmak yerine çocukları ile biraz daha oyun oynar görünmeleri.
İstanbul’da parklara gidince gözlem yapmanın yanı sıra en çok keyif aldığım şey Irmak’la oyunlarımız. Bu oyunlara kimi zaman parktaki diğer çocukların da katıldığı olur. Bir oyun terapisti olarak terapi dışındaki en sevdiğim oyunlar parkta kendiliğinden oluşan ve gülücüklerin serbestçe etrafa serpiştiği kaydırak koşuşturmaları çevresinde oluşan oyunlar. Kanada’ya geldiğim şu bir hafta içinde ise içimdeki oyun çocuğu çok sessiz. Kendimi parklarda biraz sıkışmış, biraz kaybolmuş hissediyorum.
Yazının gidişatı Kanada’yı övüp İstanbul için ders çıkaracağım gibi bir his vermiş olabilir. Ancak bu yazıda tek yapacağım sıkışmışlık hissimi tetikleyen olaylar zincirinden kendim için bir çıkarım yapmak. Üstelik bu çıkarımla, sizin okurken çıkacağınız kendi yolculuğunuzun tamamen sizin yolculuğunuz olacağının da farkında olarak.
Kanada’nın bugünkü sabahında Irmak’la beraber yalnız gittik mahallenin parkına. Belki daha rahat oynarım bugün diye hayal ederken, kendimi, anneanne olduğunu düşündüğüm bir kadının üç yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim torununu salıncağın emniyet kemerini bağlamak istememesi üzerine tek başına bankta ağlamaya bırakıp uzaklaşmasını seyrederken buldum. Göğsümdeki sıkışmışlık hissi biraz daha güçlendi. Oradan kaçıp uzaklaşmak istedim. Oysa parkın gittiğim diğer tarafında, Irmak’ın kaydırağın üzerinden yukarı tırmanmak istemesi üzerine, bir annenin bana “Müdahale etsene” der gibi baktığını hissettiğim başka bir sıkışmışlıkta buldum kendimi. Ve bu kaybolmuşlukla Irmak’a ağzımdan çıkan “Buradan değil merdivenden tırmanmalısın, kural burada bu” anlamsız müdahalem hiçbir işe yaramadı. Birden sıkışmışlık duygum iyice tavan yaptı ve kendimi Irmak’ın kolundan çekerken buldum.
Bir sonraki sahne zorla oynanan bir saklambaçtan ibaret. Ve tabii ki Irmak “Hadi Anne, eve gidelim” demekle sona erdirdi park maceramızı.
Arkamda Irmak, önde ben kuzenin bisikletini kullanırken gözümde geçmişten sahneler canlandı. “Bana öğreten yoktu, bu anlattıklarımın kıymetini bil” kalıpları altına saklanmış öğretme anları ile nasihatlerin yaşandığı küçüklüğümü gösteren sahneler geçerken bir bir gözümün önünden pedalların dönüşü, rüzgârın yüzüme dokunuşu idi o anla geçmiş arasındaki gidip gelmelerde kaybolmayışım. İçimdeki sıkışmışlık hissi dağılırken bedenimden dışarıya içimde bir yerlerde benim için Irmak’la ilişkimde öğretme anlarının ne kadar zor olduğunu fark ettiğim bir his belirdi içimde. Bazen bambaşka yoğun bir zıtlık görmemizi sağlayan kendi yüzümüzü. Belki bugünkü anneannenin bir diğer uçtaki müdahalesi idi kendimle yüzleşmemi sağlayan ya da bu haftanın tüm yaşanmışlıkları.
Sonra düşündüm; ceza, ödül, sonuç gibi çeşitli kültürlerin farklı anne baba tutumlarını. Neden bazı ekollere kendimizi daha yakın buluyoruz diye sordum kendime. Hemen sol beynim “Tabii ki beyin araştırmaları, kaynaklar” derken içimdeki bilen yerin sözleri farklı idi. Öğretmenin, yönlendirmenin geçmişimdeki bir yerleri tetiklediğini anladığım bugün Irmak’la ilişkim başka bir boyut kazanacak biliyordum. Ona sınır koyduğumun sonrasındaki konuşma anları benim içimdeki sıkışmalardan özgürleştikçe ikimizin o anlardaki yolculuğu da bir başka olacak.
Hangi ekole kendimizi yakın bulursak bulalım, ister yaptığımız şey günümüzün en doğru ebeveyn yaklaşımı olsun, geçmişin tetiklenmelerine tepki olarak geliyor ise mutlaka orada bakacak bir şeyler oluyor. Hayır demiyor musunuz, hiç sınır mı koymuyorsunuz, ceza ödül yöntemini mi benimsediniz, hadi sorun kendi geçmişinizdeki küçük kıza, küçük oğlana “doktor dedi, araştırmalar dedi, sezgilerim dedi” kalıplarının arkasına saklanmadan. Soracağınız sorunun nasıl ve ne şekilde olacağını bildiğiniz bir an sizin de gelecek. Yeter ki bulacaklarınızı duymaya hazır olun.
Terapist olmayı sevdiğim kadar anne olmayı da seviyorum. Kendi geçmişimle yüzleştiğim bu fırsatlar olmasa terapist olamayacağımı bilmenin farkındalığı ile Irmak’a gülümsüyorum bisikleti kuzenin garajına park ederken.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Blogunuzu yeni keşfettim ve takibe aldım. Çok başarılı bir blog olmuş.
Benimkinede beklerim.
http://komirra.blogspot.com/

Psikolog Ayşegül Karademir dedi ki...

yazılarınız çok hos aynı göruste oldugum kişileri gördukce çok mutlu oluyorum. Blgda yeniyim beklerim
http://psikologaysegulantalya.blogspot.com/

bahar saraç dedi ki...

Bugün tanısma sansim oldu sizinle fin clup semineri egitimi terapisi adı her ne ise ben ve esim mutlu ve Regule ayrildik tekrar tesekkurler.