19 Mart 2008 Çarşamba

Hamilelik, doğum ve ebeveynliğe hazırlık

Bebeğin hayatının ilk iki yılında beyin gelişiminin %80’i tamamlanır. Sevgiyle
dokunulan bebekler zihinsel potansiyellerinin en tepesine ulaşırlar. Diğer
yandan dokunma, büyüme hormonlarını harekete geçirmek üzere pitüiter beze mesaj
yollar. Bebeği kucağımıza aldığımızda, vücudunun üçte ikisi uyarılır. Beşiğe
koyduğumuzda ise vücut yüzeyinin sadece yarısı uyarılır. Plastik ya da tahta bir
yüzey hiçbir zaman vücut sıcaklığı, dokunma, ses, gülüş ya da göz temasının
yerini tutamaz. Kuvvetli bir bağlanma için dokunma en önemli etken. Modern bebek
beşiklerimiz ya da oyuncaklarımız hiçbir zaman insan ilişkisinin yerini
tutamaz.

‘Ebeveynler çocuklarını sever’ der ve bu konuda çok fazla düşünmeyiz. Oysa bu sevgi nereden gelir ve nasıl büyür? Birçoğumuz bu çok özel sevgiyi ‘öyle tasarlanmışız işte’ diye cevaplayabilir. Ancak iş anne ile bebek ilişkisine geldiğinde doğa bu sevgiyi hiçte şansa bırakmamış. Doğa, hem bebek hem de anneyi birbirlerine güzel duygular vermek üzere programlamış. Anne ile bebek arasında ki bağı, aralarında büyüyen sevgi diye açıklayabiliriz. Bu bağ hamilelik ile başlar, bebeğin doğumu ile pekişir ve çocuk büyüdükçe devam eder.

Hamilelik süresince annenin vücudundaki fiziksel ve kimyasal değişimler yeni bir hayatın varlığını müjdeler. Anne iç dünyasına dönerek hem kendisine hem de içindeki bu varlığın değişimlerine yoğunlaşır. Baba ise bu yeni bireye anneye destek olarak hazırlanır. Her ne kadar bir çocuğun yaşamlarına girmesini henüz tecrübe etmeseler de şimdilik sadece fikrin kendisine bağlanırlar. Derken o özel gün gelir. Bebek annenin karnından kucağına geçiş yapar. O andan itibaren bir başka çeşit bağ kurulur ebeveynler ve bebek arasında.

Hastane Süreci

Doğumdan sonra gelen ilk saatlerde ebeveynler ve bebek arasında kurulan bağın önemini bilen dünyanın birçok ülkesindeki pek çok hastane, ebeveynler ve bebeği doğumdan hemen sonra yalnız bırakıyorlar. Bu ilk saatlerin önemini kavrayan birçok hastane artık rutin prosedürleri daha sonraya erteliyor. Araştırmalar gösteriyor ki doğumdan sonraki ilk dakikalardan itibaren bir saat boyunca bebek çevresiyle ilişkiye girebilecek en uyanık halde. Bu süreçte bebek annenin gözlerine bakıyor, göğsüne sokuluyor, annesinin sesinin, kokusunun, teninin, göğsünün tadını hissediyor. Anne içgüdülerinin sesiyle bebeğine dokunuyor, onu okşuyor. Doğa böylece anne ve bebek arasındaki ilk bağın kurulması için bebeğe en uyanık olduğu evreyi doğumun ilk dakikalarında veriyor. Bu ilk saatte bebek anne ve baba birbirlerine ait oldukları bilincinin ilk tecrübesini yaşıyorlar.
Hastane süresince bebek anne ve babanın aynı odada beraber kalmaları bu bağın devamlılığı için bir başka önemli etken. Anneyle bebek arasındaki iletişim nasıl çalışıyor şöyle bir gözden geçirelim:
Bebeğin ağlaması annenin duygularını tetikliyor. Bu hem fiziksel hem de psikolojik. Yani anne bebeğin ağlaması ile göğüslerinde artan bir kan dolaşımı hissediyor ve devamında annede bebeğini kucağına alıp meme vermek için bir dürtü oluşuyor. Bu öyle bir dürtü ki hiçbir sözlü iletişim bunun kadar kuvvetli olamaz.

Anneyle bebeğin beraber kalması

Aynı odada beraber kaldıklarında bebek ağlar ağlamaz anne fiziksel olarak yanında olduğu için hemen bebeğini kucağına alır ve besler. Bebek susar. Bebek tekrar uyandığında kıpırdanır, ağlar ve anne aynı şeyleri tekrar eder. Bir sonraki sefer artık anne bebeğin ağlama öncesi sinyallerini gayet iyi bildiği için bebeğini henüz ağlamadan kucağına alır ve besler. Bu diyalog hastanede kaldıkları sürece kendini birçok kez tekrarlar ve artık anne ile bebek bir ekiptir. Bebek daha iyi sinyal vermeyi anne de bu sinyallere daha iyi cevap vermeyi öğrenir.

Bebek anneden ayrı kaldığında

Bebek hastanenin bebek odasındadır. Uyanır, acıkmıştır ve ağlar. O ağlayınca diğer bebeklerde uyanır ve ağlar. Bebek hemşiresi bu ağlamayı duyar ancak bebeğin annesi gibi bu bebeğe biyolojik bir bağı olmadığından bebeği annesine götürmesi gerekli zamanda ulaştırır. Bebeğin ağlamasının iki bölümden oluşur. İlki annedeki bağı harekete geçiren ağlama, bir sonraki ise rahatsız edici feryada dönüşen ağlama. Hemşire bebeği annesine getirdiğinde bebek ya artık ağlamayı bırakmış ve uykuya dalmıştır ya da daha güçlü bir ağlamayla bağırmaktadır. Anne her ne kadar bebeğine ikram edeceği rahatlatıcı bir kucağa sahip olsa da sütünün gelmemesine öylesine takılmıştır ki bebek daha da büyük bir feryatla ağlamaya devam eder.
Anne bebeğini rahatlatamamanın verdiği kuşkularla uzman hemşirelerin ona daha iyi bakabileceğini düşünür ve bebek daha da fazla zamanı bebek odasında geçirmeye başlar. Eve dönme zamanı geldiğinde ise birbirlerini tanıma imkânını henüz bulmamışlardır.

İlk 40 Gün

Doğumdan sonraki ilk 6 hafta annenin kanındaki prolaktin (süt salgısını canlandıran ön hipofiz hormonu) seviyesi yüksektir. Bu süreç içersinde sık emzirmek annenin iyi bir süt deposu oluşturmasına yardımcı olur. Aynı zamanda 6 hafta annenin vücudunun doğum sonrası kendini toparlaması için gerekli bir süre. Bu zaman zarfında annenin sadece bebeğiyle meşgul olması, ev işleri ve diğer konularda yardım alması önemli. Çoğu zaman doğum sonrası depresyonu annenin çok fazla şeyi bir arada yapmaya çalışmasından kaynaklanıyor. Oysa bu zaman anne ile bebeğin birbirlerini tanıması, keyif alması ve sağlıklı bir bağın oluşması için geçirilmeli.

1 yorum:

anneyazar dedi ki...

Güzel bir blog fikri, ben de doğal ebeveynlikten yana bir anneyim. Ancak daha çok postunuzu bekliyoruz hocam :)