30 Haziran 2010 Çarşamba

Çocuğum Yemek Yemiyor!

Kızım Irmak’la en sevdiğim aktivitelerden biri de beraber parka gitmek. Hem onunla salıncak ve kaydırak aralarında yakalamaca oynamaya bayılıyorum, hem de o sallanırken çevreyi izlemeyi. Ne de olsa anne ve çocuk bağlanmaları ile çalışan bir terapistim; ve parklar da benim için en önemli öğrenme alanlarından biri.
İstanbul’un orta halli bir parkı ile en zengin parkı arasında gördüğünüz ortak nokta ne diye sorarsanız bana şöyle bir cevap veririm: “Çocuğuna zorla yemek yedirmeye çalışan ebeveynler”. Özellikle salıncak üstü en popüler olanı, her sallanışta bir lokma. Tabii bu arada enteresan konuşmalara da şahit oluyor insan: “Bunu bitir, sana şeker alacağım”; “Yemezsen bir daha parka gelmeyiz”; “Hadi oğlum üzme beni”. Yani çocuğa şöyle bir mesaj veriyoruz: “Aç olduğun için değil, şeker ödülünü almak için, ya da beni üzmemek ya da bir daha parka gelme şansını kaybetmemek için ye. Hiç düşündünüz mü neden böyle yaparız; neden tek çocuk yemek yesin de nasıl yerse yesin diye televizyon önü, salıncak üstü gibi mekânlarda günümüzün büyük bölümünü yemek işine ayırırız!
Çocuk ne kadar yemek yemeye ihtiyaç duyduğunu bilir aslında. Ne zaman doyduğunu da bilir. İlk olarak başını şöyle bir yana çevirir. Eğer ısrar devam eder de bir şekilde lokma ağzından içeri girerse, o zaman ağzında tutar lokmayı. Tüm zorlamalar ve tüm direnmelerin neticesinde o lokmayı yutmak zorunda kaldığında ise çocuğun son korunma mekanizması kusmaktır. Ama hala görmez anne! Çünkü içindeki ses ona “İyi bir anne olman için yapman gereken çocuğunu yedirmen” demeye devam eder. Bu ses o kadar yüksek bir sestir ki annenin içinde, çocuğunun verdiği hiç bir sinyali duymaz olur.
Hele bir de çocuk doktoru önündeki kilo grafiğini açar ve bu grafiklere göre çocuğunun 50 gr zayıf olduğunu söylerse vay haline annenin. Şimdi artık anneanneler, komşular da karışır işe ve “sen bu çocuğu besleyemiyorsun” ile başlayan söylemler yankılanmaya başlar evin içinde. Anne zorlamaya ve çocuk direnmeye devam eder. Sonunda günün yarısından fazlasını yemek odaklı geçiren annenin ne oyuna, ne de çocuğuyla sağlıklı bir ilişki kurmaya zamanı kalır.
Hadi bu sabah bir değişiklik yapın sevgili anneler! Çocuğunuzu yemek yemeye zorlamayın. Onun yerine bakın bakalım, bugün önüne koyduğunuz yemekten kaç kaşık alacak, ya da hiç almayacak. Sessiz kalın, sadece izleyin. Sizin içinizde ne oluyor: Kulağınızda çınlayan o ses size iyi bir anne olmadığınızı mı söylüyor. Bir dinleyin. O sesin korkularını, endişelerini bir dinleyin bu sabah.
Unutmayın, siz iyi bir annesiniz!

24 Haziran 2010 Perşembe

Sevgi ve Saygıyla Beslemek

Doğadaki her canlının sütü kendi yaşamının gereklerine göre ayarlanmış. Hayvanlar dünyasında kimi annelerin sütünün yağ ve kalori bakımından daha zengin olduğunu görüyoruz. Böylece annenin uzun süreli av yolculuklarında yavru hayvan tok kalabiliyor. Öte yandan insan dünyasında anne sütündeki yağ ve kalori daha düşük. Bu da doğanın anneye bebeğini daha sık emzirmesi gerektiğinin bir göstergesi. Hayvanlar dünyasında genetik olarak bize en yakın primat soyuna (goril, şempanze, maymun v.s) baktığımızda annelerin bebeklerini devamlı kucaklarında gezdirdikleri ve gün boyunca emzirdiklerini görüyoruz. Anne sütündeki yağ oranı emzirme aralıları ne kadar kısa ise o kadar yüksek.

Annenin bebeğini beslemesi ona besin sağlamaktan çok daha öte bir şey. İster meme vermek ister sofrada yemek sunmak olsun, ebeveynler için bu zaman çocuklarıyla bağlarını kuvvetlendirmek adına bir fırsat.

Emzirmek

Emzirmek anne bebek arasındaki bağın oluşmasını kolaylaştırıyor. Anne bebeğini emzirdiğinde karşılığında bebek anneye iki önemli hormonun salgılanmasına yardım ediyor. Prolaktin ve oxytocin. Bu iki hormon bebeğin emme refleksiyle salgılanıyor ve anneye doğal bir rahatlatıcı etkisi sunuyor. Sık emzirme süreleri annenin hem bebeğiyle yakın olmasına hem de vücudunda kendini iyi ve rahat hissetmesine yardımcı oluyor.

Emzirme annenin bebeğini anlamasında en güçlü araç. Başarılı emzirme bebeğin verdiği sinyalleri iyi anlamadan geçiyor. Kısaca anne bebeğiyle bolca zaman geçirip ‘hangi saat aralıklarında meme vermeliyim’ diye saate değil, bebeğinin verdiği ipuçlarına yoğunlaşmalı. Örneğin bebek ağzını açıp kapatarak meme arama hareketleri yapıyorsa emzirmenin zamanı geldiğini bilmek gibi. Bebek kimi zaman gün içinde 3–4 saat uyuyup uyanıp emmek istediği gibi, akşam her 20 dakikada bir meme isteyebilir. Önemli olan annenin bebeğine uyum sağlayıp onun sözsüz işaretlerine kulak vermesi.

Biberonla Emzirmek

Biberonla emziren anne bebeğiyle memeyle emziren anne kadar yakın olabilir mi? Anne memesi ile emzirdiğinde doğa anneye, bebeği ile gün içersinde 8 ile 12 arasında kucağında göz göze tensel bir yakınlaşma sağlayacağı bir ortam hazırlıyor. Bu ilişkide bebeğe besin vermenin yanında bağlanmayı güçlendiren bir yakınlık söz konusu. Anne biberonla emzirdiğinde de bu yakınlığı sağlayabilir. Ancak memeyle emzirmeden gelen hormon yardımları olmadığından annenin daha bilinçli bir çaba sarf etmesi gerekiyor.

İşte anneye yardımcı olacak araçlar:

- Beslemeyi birinci derecede annenin üstlenmesi
- Bebeği, aynı memede emzirme pozisyonunda olduğu gibi kucaklama
- Bebekle göz temasında olma
- Memede olduğu gibi kucakta pozisyon değiştirme
- Saate göre değil bebeğin verdiği sinyallere göre besleme
- Emziğin bebeğin emme ihtiyacını karşılamak için bir araç olduğunun
bilincine varıp, emzik süresince de emzirmede olduğu gibi kucaklama